At yarışları padişahın himayesinde başlıyor /  Veliefendi'nin ilk günleri
Koşu günleri Veliefendi'ye pek çok izleyici geliyordu; fotoğraf ve film çekiliyor, bu filmler sinemalarda gösterilerek at yarışları özendiriliyordu. Çünkü yarışlara, 'batılılaşmanın bir gereği' olarak bakılıyordu.
Ülkemizde at yarışları,günümüzdeki biçim ve kurallarıyla, ilk kez 1856 yılında, İzmir'de, Şirinyer'de yapıldı. Yılda bir kez ve nisan başlarına rastlayan Paskalya günlerinde düzenlenen bu koşular, o dönemin yaşantısına göre, bir şenlik havasında geçerdi. 
 
Batılı anlamda at yarışları düzenlemek... Neden payitaht İstanbul'da değil de İzmir'de başlıyor ?
Bu sorunun yanıtını, bakın Necip Fazıl Kısakürek nasıl veriyor: " ...Nitekim bizde ilk sistemli yarışların beşiği olan İzmir, beynelmilel ihtilaflar bakımından, Avrupa'ya İstanbul'dan daha açık ve ilk alafranga tipleri yetiştirmek noktasından daha müsait olmuş ve işte bu yüzdendir ki, ilk sistemli yarış İzmir'de kurulmuştur."

Levantenlerin Öncülüğü
İzmir'deki at yarışları ve yarış yeri (hipodrom) Şirinyer'de yapıldı. Buca'nın yanıbaşmda ,Paradiso yani 'Cennet' diye anılan şimdiki Şirinyer, rağbet gören piknik alanlarından birisiydi. Sait Akson şöyle anlatıyor:"Şirinyer yarış yeri, koşu günleri daha sabahtan dolmaya başlardı. Pek çok kimse çamlıkta piknik yapmaya geliyordu. Koşular sabahtan başlar, öğleden sonrada devam ederdi. İzmir eşrafının ve önemli kişilerin davet edildiği tribünde, koşulara ara verildiği öğle sıralarında mükellef sofralar kurulur, ziyafetler verilirdi. Buca, kısa zamanda sakin, asude havası, romantik çekiciliği, güzel parkları ve şirin evleriyle sevimli bir atçılık köyü olmuştu.
 
İzmir'deki at yarışı geleneği nin Rees Ailesi aracılığı ile başlatıldığı da bilinmektedir. Az sayıda yarışseverin düzenlediği yarışlardan önceleri, Whittal veRees'ler at koşturdular. Daha sonra Mr. Patterson'un önderliğinde, Evliyazade Refik Bey, Alyotı, Rees ve Forbes bir araya gelerek Smyrna Races Club'ı (İzmir Yarış Kulübü) kurunca, yarışlar daha da ilgi çekici olmaya başladı. Şirinyer ile Buca arasındaki demiryoluna paralel olan hipodromda, 1860 yılından sonra düzenli olarak at yarışları yapılır oldu. O dönem yarışlarına katılanatların sahipleri, yabancı ve çoğunlukla da İngilizlerdi. İzleyicilerin büyük bir bölümünü de levantenler oluşturuyordu. 
 
Refik Evliyazade o günleri anlatırken;
Biz Türkler, yarışlara ancak seyirci olarak iştirak ederdik. Türkler, ecnebiler arasındaki rekabete seyirci, onların sevinç ve üzüntülerine bigane ve dolayısıyla, asıl yarışçılık zevkinden mahrum bulunuyorlardı" diyor
 
Abdülaziz'in Girişimi
Spora düşkünlüğü bilinen Sultan Abdülaziz; Mısır seyahati dönüşü (1863) at yarışlarını izler ve İzmir için bir koşu düzenlenmesini ister. Padişahın kendi hazinesinden (Hazinei Hassa) 300 altın ödenek ayırdığı bu koşuya, kurucusu nedeniyle, 'Sultan Koşusu' adı verilmiştir. Bu ödeneğin kaldırıldığı dönemde de Smyrna Races Club, kendi olanakları ile Sultan Koşusu'nu sürdürdü. Bu koşuya beş yaşındaki Arap atları katılabiliyordu.
İzmir Yarışları'na Mısır, Urfa, Bağdat ve İngiltere'den atlar, jokeyler ve antrenörler getiriliyordu. Bu dönemde, 'Koşucu Bekir' ile 'Badi' adlı iki jokey epey sivrildiler. Smyrna Races Club Yarışları, 20. yüzyıl başlarında en parlak dönemini yaşadı ve I. Dünya Savaşı ile sona erdi.
 
Yarışlar İstanbul'da
İzmir'de at yarışlarını izleyen Sultan Abdülaziz, bir yıl sonra(1864) İstanbul'da, Kağıthane'de at yarışları düzenletir. Bu işi üstlenen komitenin başına Sefer Paşa, ikinci başkanlığına da Salih Paşa getirilir.O yılın yarışları, 13 Mayıs Cuma ve 14 Mayıs Cumartesi'nin yanı sıra, 8 ve 9 Ekim günleri de sürdürülür. 1865 yılında da Kağıthane'de tekrarlanan yarışların, Sultan Aziz'in tahtta nindirildiği 1867 yılına kadar sürmüş olması olasıdır.
1910 ve 1911 yıllarında Evliyazade Refik Bey, İstanbul'a gelerek, İzmir'de sona eren yarışların burada düzenlenme olanaklarını araştırmaya başlar ve bu düşüncesini İttihatçıların güçlü ismi Enver Paşa'ya açar. Ülke atçılığının kalkındırılmasının yollarını arayan Enver Paşa, bu düşünceye sıcak bakar. Aynı günlerde Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa da ordunun at gereksinimini karşılamak için bazı girişimlerde bulunmaktadır. 1911'de Ziraat Nezareti'nin çalışmalarıyla, İstanbul çevresindeki atların ıslahı için, 'İstanbul Islahı Nesli Feres Cemiyeti' (İstanbul Islahı Nesli Feres Derneği) adıyla bir kurum oluşturulur. 1913'te de Mahmud Şevket Paşa ile Mahmud Muhtar Paşa'nın öncülüğünde 'Sipahi Ocağı'kuruldu.
 
Veliefendi de ki Gösteriler 
Enver Paşa, içinde Alman uzmanların da yealdığı 'İstanbul Islahı Nefsi Feres Cemiyeti'nden, İstanbul'da bir yarış yeri seçmelerini ister. Uzmanlar, Veliefendi'yi uygun bulunca, iki pist, iki tahta tribün ve bir hakem kulesi yapılarak Veliefendi Hipodromu oluşturulur. 
 
Veliefendi'deki ilk yarışları, Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi'nde "II. Abdülhamid'ihal'i ve Meşrutiyet'inkat'i olarak yerleşmesinden sonra, 1328'de(1912), Balkan Harbi arifesinde yapılmıştır" diyerek anlatıyor. 
 
O dönemin at yarışları, 1913 yılı Serveti Fünun Salnamesi'nde de (yıllık) anlatılır: "Geçen sene, İstanbul hayatında pek neşve feza bir yenilik izhar edilmişti; şimdiye kadar Moda'da, Büyükada'da, hattâ devri Hamid de bile nasılsa müsaade edilerek kayık ve kotra yarışları icra edilmiş, fakat at yarışı, İstanbul hayatı için külliyen meçhul bir zevk kalmıştı. İşte geçen sene, Veliefendi mevkii, bu eğlence için pek müsait bulunarak, orada, bir heyeti tertibiyenin ziri idaresinde icra olundu. İlk yarışlar bu işlerde yeni başlayanlara mahsus acemiliklere, şaşkınlıklara rağmen büyük bir muvaffakiyetle yapıldı. "Padişah'ın himayesindeki yarışlara Hanedan da büyük ilgi gösteriyordu. Koşu günleri Veliefendi'ye pek çok izleyici geliyor; ordunun görevlendirdiği subaylar, fotoğraf ve film çekiyorlardı. Bu filmler de sinemalarda gösterilerek at yarışları tanıtılıyor ve halk özendiriliyordu. Çünkü at yarışlarına, 'batılılaşmanın bir gereği' olarak bakılıyordu
 
Savaş Patlak Verince 
Veliefendi yarışlarının ilk haftası başarı ile yapılır. Ama ikinci hafta yarışları, Balkan Savaşı'nın patlak vermesi nedeniyle gerçekleşemez. Bu durum, Serveti Fünun Salnamesi'nde pek güzel anlatılır: "Fakat, maatteessüf, ikinci yarış, birdenbire bir saikai belagibi görülen harb seiyesiyle, yalnız tayyarelerin iştirakini, temini muvaffakiyet için her şeyin yapıldığını vaad eden duvarlardaki ilanlardan ibaret bir eseri gösterebilirdi. Yarış beygirleri muharebeye sevk olundu ve o zevklere bedel İstanbul halkı, maatteessüf düşmanımızın payitaht kapılarına kadar gelmesini mucıb olan feci, hunin diğer bir yarışta, bir harb yarışında hazır bulundu. Harbin hayırlısıyle hitamından sonra, yarışlara tekrar başlanılması,ahassi temenniyattardır.
 
Necip Fazıl Anlatıyor 
Kimileri at yarışlarına olan ilgiyi 'batılılaşmanın gereği' diye yorumlayıp desteklerken, kimileri de 'garip bir özenti' diyerek eleştiriyorlardı. Bir at yarışı tutkunu olan Necip Fazıl Kısakürek, o günlerin havasını, daha doğrusu, İstanbul'un kaymak tabakasının yaşam tarzındaki ayrıntıları, usta bir yazarın alaycı üslubuyla aktarır:

"Bugünün 'bobstıl' lerine mu
kabil, o zaman, yumuşak ve buruşuk fes, şakaklarda sipsivri favoriler, üstü gayet geniş ve paçaları daracık pantolonlar, hançer sivriliğinde iskarpinler havası... Şekerci Ali Muhiddin Bey'in'Neriman' isimli kısrağı, Edebiyatı Cedide ardçısı ve şık adam tipi İzzet Melih Bey'in bir takım at kombinezonları, o devrin mizah mecmualarına mevzu... O başı boşlukta yavaş yavaş çarşafın içinden fırlamaya bakan kadın da, Şişli salonlarından aldığı örnekle basma 'tülgrek' sarıyor, şakaklarından perçemler fışkırtıyor ve halkın 'tango' ismini verdiği görünüş içinde, Makriköy'e uzanıyor. "Farklı kuruluşlarca gerçekleştirilip, arada kesintilere uğrasa da, at yarışları, İzmir ve İstanbul'un sosyal yaşamında yerini almıştı bir kere... Ankara'nın at yarışları ile tanışması ise, Kurtuluş Savaşı yıllarına, Başkent'in görkemli bir hipodroma kavuşması da, 1936'ya rastlar.
 
Bir öncü: Evliyazade Refik Bey
Bir at ve at yarışı tutkunu olan Evliyazade Refik Bey Smyrna Races Club'ın kurucuları arasındadır. Torbalı, Tepeköy'de yarış yeri yaptırdığı için, II. Abdülhamid onu bir nişanla ödüllendirmişti.
Refik Evliyazade, Smyrna Races Club Yarışları, I. Dünya Savaşı yıllarında sona erince, at yarışlarının İstanbul'da yapılması için, dönemin güçlü ismi Enver Paşa'ya başvurmuştu. Yarışlara ilgi duyan Enver Paşa, bu öneriye sıcak bakınca, Veliefendi yarış yeri olarak seçildi ve burada yarışlar başladı.  Veliefendi Yarışları'nın başlamasında da Refik Bey pay sahibidir. Usta birbinici olan Refik Bey, koşularda kendi atlarına binerdi. İzmir yarışlarında yabancıların üstünlüğüne de, 'Yerli' adlı Arap atıyla bir günde üç koşu kazanarak son vermişti
 
 
 
 
 

Popüler Tarih Dergisi - sayı 10 - Mart - 2001

Pin It